17.9.09

Baba aşk nedir?



Baba aşk nedir? diye soruyordu heyecanlı bir o kadar da meraklı bir ses tonuyla Küçük Ömer. Babası bir an duraksadı çünkü hazırlıksız yakalamıştı onu bu ses tonu. Öyle ya ne diyecekti, nasıl açıklayacktı oğluna aşkı. Düşündü.. Lise yıllarında sevdiği bir sarışın geldi gözünün önüne.. Sonra vazgeçti hayır aşk bu değildi sadece bir gönül kaymasıydı o sarışın, baksana daha adını bile hatırlayamıyordu aşk hiç bitmezdi, tükenmezdi, unutulmazdı. O zaman aşk bu olamazdı.

Biraz daha zorladı kendini üniversite yılları geldi aklına ve yüreğine düşen ilk kor... Nasıl olmuştu ne olmuştu anlayamamıştı o kalbindeki aritmik atışların sebebini... Sahi neydi o boğazında düğümlenen şey, taa orta yerinde düşen korun acısı ile yüreğinin çıkardığı çığlıklarmıydı. Onu düşünmeden geçiremediği saatin tik takları mıydı yoksa aşk. Ya da tam açılacakken yanında gördüğü dallamaya olan nefreti miydi? Belkide ilk başarısızlığın vermiş olduğu acıya isyan eden gözlerinin yaşlarıydı aşk. Evet işte bu! hayat arkadaşını anlatacktı küçük oğluna yani annesini ömerin. Tam buldum derken sıradanlaşan hayatı geldi gözlerinin önüne. Sanki buda değildi çünkü sıradanlaşıyordu herşey, aylar yılları kovaladıkça bitiyordu sanki bu sevda.

Son bir azimle hafızasını biraz daha yokladı. Üniversiteyi okuduğu şehirdeki arkadaşı gelmişti gözlerinin önüne. "Ne olur gel bir kere benimle maç izle, gel kendi gözlerinle gör bu taraftarı." demişti arkadaşı. Kıramamıştı arkadaşının bu samimi teklifini ve kabul etmişti. Beraber gitmişlerdi bir Bursaspor maçına. Gerçekten de heryer yemyeşildi bembayazdı derken maç başlıyordu. Açılan pankartlara takıldı gözleri "Adı Aşk Bu Eziyetin" yazıyordu. Şaşırdı... Ne işi vardı bunun burda. Ne kadar iddaalı bir cümle eziyet çekerken bile aşık olabilmek. Sonra başka bir pankart... "Seni Annem Gibi Sevdim" bir şehir bir takım bu kadar sevilebilirmiydi. Hemde birkez bile şampiyonluk yaşamayan bir takım. Sonra kulak verdi kale arkasından gelen tezahurata; "kolay mı sampiyonluk görmeden bir kez bile" diyorlardı. Demek ki hiç bir şey beklemiyolardı demekki karşılıksız sevmişlerdi. Bir ikinci tezahurata kulak verdi; "Buraya kalpler konuldu Bursa yolun sonu ölüm olsada" diyordu buda. Demekki uğruna ölümü bile göze almışlardı. Maç bitmişti ve yenilmişti Bursa ancak alışılmadık bir şey oluyordu tribünler futbolcuları çağırmış "canın sağolsun Bursa" diye tempo tutuyolardı. Üzmüştü onları Bursa ancak hala onu sevdiklerini haykırıyorlardı.

Bu maçtan sonra derin bir düşünceye dalmıştı. Aşk böyle bir şeymiydi acaba. Bir şehre duyulan sevgi sadece hemde televizyonlarda gazetelerde pek de rastlanılmayan bir takıma verilen bunca emek, değer, gözyaşı. Cebindeki yol parasını, yiyeceği bir simitin parasını maç biletine yatıran çocukların yüzündeki gülümseme, hani klişelerde geçen "yemedim yedirdim, içmedim içirdim" sözleri tamda bunun için söylenmişti. Karşılıksız sevmek... Sadece armasını, yeşilini, beyazını sevmek sadece şehrine sahip çıkmak. Bursa Yeşil'e aşıktır bir o kadar da Beyaz'a. Evet işte şimdi olmuştu aşk buydu artık rahatlıkla anlatabilirdi küçük oğlu ömere Aşk'ın ne demek olduğunu. Bunun için hemen işe koyuldu ve Bursasporun maçına 2 bilet aldı Mehmet Bey.

Adnan Bahtiyar, 17 Eylül 2009

İnadına Teksas fanzin komitesi ve yazarının izni olmadan,
kaynak gösterilmeksizin kullanılması yasaktır. ©
Teksas.org

1 yorum:

şehir takımına gönül vermektir zaten gerçek aşk çünkü gerçek aşkta taraflar karşılıksız sever , gözünü kırpmadan fedakarlık yapar.cebindeki sigara parasını gider maç biletine verirsin , takım mağlup olunca ''ruhsuz ibneler'' diye bağırırsın ama yine de 2 hafta sonra kız istemeye gider gibi heyecanla çıkarsın evden stadyuma.

kolay kolay terkedemezsin şehrinin takımını çünkü o senin evladındır , onu bağrına basmakla yükümlüsündür , ''yenilsen de yensen de '' gibi programlarda her hafta değişik değişik 40-50 liralık lisanslı klüp tişörtleri giyen zengin bebelerini istanbul takımlarını methederken gördükçe daha bir sıkı sarılırsın şehrinin takımına , yeşiliyle beyazıyla sarısıyla lacivertiyle o senin evladındır.

Yorum Gönder

Share

Twitter Delicious Facebook Digg Stumbleupon Favorites